Çocuğunuza; bir davulcu, bir balıkçı, ayakkabı boyacısı, piyangocu vs. çiz, deseniz kapar kalemi. Çünkü görmüştür o insanların neyi/nasıl yaptıklarını... Ve fark edersiniz ki bir gün; şoför, postacı, simitçi, zurnacı, çaycı, pazarcı vs. her çalışanın, sizin zihninizde sabitlenen şekliyle, başkalarının zihinlerindeki görün...tüler neredeyse aynı.
Dik yakalı hâkim kaşlarını çatarak tokmağı masaya vurur!.. Hakem sahada düdük öttürür!.. Beyaz sarıklı imam yüksek yerin merdivenine çıkıp bir şeyler anlatır! Asker, dansöz, boksör belli şeyler giyer/yapar... Sunuculardan biri sadece insanlara evet-hayır dedirtmeye çalışarak geçirmiştir ömrünü, diğeri kutu açarak, birisi dönen bir şeyi çevirerek... Başka? E o kadar; bilinen hareketi, eşittir o insan!
Şimdi, bizler; ulaşabildiğimiz kişilere nasıl sinyaller vermekteyiz? Göründüklerimize kendimizi nasıl göstermekteyiz? Açıp baksak, acaba zihinlerde ne göreceğiz ve daha önemlisi; acaba kim soktu onların içine bizi, böyle tuhaf, acayip, hasta, sakat, yanlış bir şekilde?..
Emin olun ki, bunun cevabı; kendimiz! İyi veya kötü, mesulü biziz!
Madem ki sen bir görüntü, sadece bir hareketsin insanların gözünde; sürekli ne yapıyorsun? Bir mesajsan telefonumda; yıllardır ne yazıyorsun?..
İnsanlar nerede ve nasıl yaşadığını bilmez; ne yediğini bilmez, fakat kendi yakınlarında ne çıkardığına bakar, ne konuştuğunu duyar!..
Solist şarkı söyler, imam vazeder, hakem düdük öttürür; peki sen?.. Sen sadece çıkardığın ses, verdiğin resimsin!..
Karnındaki gazın sebebi kimsenin umurunda değil; sen hangi mektubun zarfısın, hangi içkinin şişesisin, hangi şarkının kasetisin, hangi şekerin kâğıdısın!
Yani sen, şu hayatın içindeki hangi duyguyu getiren kişisin bana; hangi zehrin taşıyıcısısın, hangi güzelliğin aktarıcısısın?
..hadi, biraz da bunu düşün!
Muammer Erkul
Dik yakalı hâkim kaşlarını çatarak tokmağı masaya vurur!.. Hakem sahada düdük öttürür!.. Beyaz sarıklı imam yüksek yerin merdivenine çıkıp bir şeyler anlatır! Asker, dansöz, boksör belli şeyler giyer/yapar... Sunuculardan biri sadece insanlara evet-hayır dedirtmeye çalışarak geçirmiştir ömrünü, diğeri kutu açarak, birisi dönen bir şeyi çevirerek... Başka? E o kadar; bilinen hareketi, eşittir o insan!
Şimdi, bizler; ulaşabildiğimiz kişilere nasıl sinyaller vermekteyiz? Göründüklerimize kendimizi nasıl göstermekteyiz? Açıp baksak, acaba zihinlerde ne göreceğiz ve daha önemlisi; acaba kim soktu onların içine bizi, böyle tuhaf, acayip, hasta, sakat, yanlış bir şekilde?..
Emin olun ki, bunun cevabı; kendimiz! İyi veya kötü, mesulü biziz!
Madem ki sen bir görüntü, sadece bir hareketsin insanların gözünde; sürekli ne yapıyorsun? Bir mesajsan telefonumda; yıllardır ne yazıyorsun?..
İnsanlar nerede ve nasıl yaşadığını bilmez; ne yediğini bilmez, fakat kendi yakınlarında ne çıkardığına bakar, ne konuştuğunu duyar!..
Solist şarkı söyler, imam vazeder, hakem düdük öttürür; peki sen?.. Sen sadece çıkardığın ses, verdiğin resimsin!..
Karnındaki gazın sebebi kimsenin umurunda değil; sen hangi mektubun zarfısın, hangi içkinin şişesisin, hangi şarkının kasetisin, hangi şekerin kâğıdısın!
Yani sen, şu hayatın içindeki hangi duyguyu getiren kişisin bana; hangi zehrin taşıyıcısısın, hangi güzelliğin aktarıcısısın?
..hadi, biraz da bunu düşün!
Muammer Erkul
4 yorum:
umarım cok ıyı seyler tasıyoruzdur.......
yazı cok harıka....
Düşündürücü.. Ve ne kadar da doğru.. Kafamızdaki imajlara göre yaşıyoruz hayatı, benimsemeyeni, benimsemiyoruz.. Ne fenayız..
En büyük korkum, kızımın küçük bir "ben" olması. Onun kendi fikirlerini geliştirmesinde, benim fikirlerimi empoze edecek olmaktan deli gibi korkuyorum. Umarım hayatı kendi gözlerinden gördüğü gib algılamasını ve bu yönde hayatını sürdürmesini sağlayabilirim..
Çok güzel paylaşım canım, ellerine sağlık..
söylenecek bir şey bırakmamışsın...
süper bi tespit.. süper bi yazı.. söylecek başka da bişiy yok..
blogger annelerden geldim.. sizide beklerim..
Yorum Gönder