Bahar sarhoşluğu

Şöyle bir söz işitmiştim: “İyi şoför arabasını üzmez, yolcularını üzmez, trafiktekileri üzmez...” Sakin, dengeli, makul bir insanı tarif ediyor değil mi? İyi şoför yerine iyi komşuyu, iyi yöneticiyi, iyi müteahhidi de koyabiliriz belki...
Ama bir de çok bilip kendi doğrularının herkes için doğru olduğunu zanneden, aleme nizam intizam veren muhteşem zâtlar var. Onları ve içimizdeki bu azgın eğilimleri Allah ıslah etsin.
Tevazu iyi ya... Tevazu ile ezenler var...
Veya her zaman kendini haksız bilmek bir nasihattir ya: “Tamam kardeşim sen haklısın” derken üzerinde tepinenler var...
Hayata bakınca da... Bazen aynaya bakınca da görüyorum.
Rahmetli oldu; bürosunda katlettiler bir dostum vardı. Yaptığı işler alengirli, bürokrasisi bol ve rüşvete bulaşık işlerdi. Derdi ki: “Bir adamın aldığı maaşa ve yaşadığı hayata bak. Aradaki tenakuz yolsuzluğun izini gösterir...”
Ama bütün bunlardan bize ne? Ahirette başkasının hesabını bize sormazlar ki... Kim ne yapıyorsa yapsın...
Parayla satın alınan itibar, parayla da harcanır gider...
Bu benimkisi bahar sarhoşluğu: Cümleleri kalbimden geçenlere teslim ettim. Beynim ve mantığım uyuşuk!
Ben rahmetli şoför İlyas Amca’nın oğluyum. Onun bıraktığı tertemiz yokluğun ve muhabbetin mirasını taşıyorum. Yüküm hafif...
Diktiğim kuleler kartondan bile değil; elinizi sallasanız devrilirler, kimseye rahatsızlık vermez. Gölgesi kimsenin güneşini kesmez...
Korktuğum bir asık suratımdır; vallahi ben de mustaribim...
Bazen kimin bedduasını aldım acaba diye düşünüyorum. Yoksa hayata tebessümle bakmak insanın yüz kaslarına da şifa...
Velhasıl...
Yazının başındaki iyi şoför tarifi gibi...
Kimseyi üzmeden yaşamak... Ve üzülmemek... Ne iyi olurdu. Ben de size diktiğim güllerden, yetiştirdiğim maydanozlardan bahsederdim. Ne çok itina istediğinden. Zorluğundan ve güzelliğinden...
Bir de ayrık otlarının arsızlığından...
Murat BAŞARAN

Şimşek çakıyor fişleri çekin:)

Eskiden havanın yağmurlu olduğu, şimşek çaktığı ve gök gürlediği günler bizim evde nekadar elektronik eşya varsa fişi çekilirdi:) Nekadar dediğime bakmayın benim çocukluğumda sadece buzdolabı ve televizyon vardı sürekli çalışan şimdi ise herşey elektronik oldu ama kötü havalarda hiçbirinin fişini çekmiyoruz. Şimdi daha mı güvendeyiz yoksa eskiden daha mı temkinliydik bilemedim. Sizin evdede çekilir miydi fişler merak ettim paylaşmak istedim..

Gökkuşağı

Mayıs ayı da neredeyse bitti fakat hala içimiz ısınmadı:) Havaya güvenip dışarı çıkamıyoruz. bakmışsın pırıl pırıl güneş var bir bakmış şakır şakır yağmur:) Bunada şükür kavuran yaz sıcağından, içimizi titreten kış soğuğundan iyidir. Yağmur ve güneş ikilisinin bir araya gelmesiyle bol bol gökkuşağı görüyoruz şu aralar. Oğluma ilk kez gökkuşağını gösterdiğimde gri bulutların arasından rengarenk gökkuşağını bulabileceğini zannetmiyordum. Dün yağmuru balkondan izleyen oğlum yağmur sonrası koşarak ve yanımıza geldi nasıl sevinçli zıp zıp zıplıyor
--Ne oldu oğlum
--Anne koş bak gökkuşağı çıktı. Orda bulutların arasında. Baba sende kooooşşş. Yağmur bitti yaşasın gökkuşağııııı
biz karı koca da nasıl mutlu olduk anlatamam yaşasın gökkuşağı diye balkondan izledik rengarenk arkadaşımızı. Oğlumun yeni arkadaşı gökkuşağı. Şimdilerde güneş, yıldız, bulut ve gezegenlerden sonra resimlerimizi süsleyen rengarenk arkadaş:))

Evim evim güzel evim!!!!

Yazmayalı baya zaman oldu. Ani karar verdiğim bir memleket turu yaptım ve geldim:) Gezdim gördüm eğlendim en güzeli sevdiklerimle hasret giderdim. Ama her nekadar memleketin de olsa insanın kendi evi bir başka. 15 gün kaldım ama bu sürede evimi ve evde bizi bekleyen eşimi çoook özledim. Çok şükür ki oğlumla sağsağlim evimize babamıza kavuştuk. Tatilde neler mi yaptık resimlerle anlatayım en iyisi:)

Öncelikle keyfili bir otobüs yolculuğu geçirdik oğlumla. O kadar keyifliydiki oğlum otobüsten inmek istemedi:) Biz görmeyeli otobüsler çok değişmiş eskiden "arabamızı alsak da kurtulsak şu otobüslerden" derdim. Şimdi tv izleyerek geldik.
 
oğlum muavini her gördüğünde "tahve yok mu amcaaa" deyince adamcağız bizim tarafa gelemez oldu:) yaz günü herkes su ister benim oğlum kahve:))
Eşimin babaannesinin görümcem için yaptığı havluyu paylaşmak istedim sizlerle. Kendisi 70 yaşında ve halk eğitimin kurdela nakışı kuursuna başlamış. Süperbabannemizi TEBRİK EDİYORUM. Müthiş bir yaşam enerjisi olan, hayat dolu, yorulmak nedir bilmeyen bir bayan.  
Ahh ahh acaba ben o yaşlara gelince nasıl olurum ki hiç gözüm kesmiyor inanın. Rabbim ele ayağa düşürmeden sağlıklı hayırlı imanlı bir ömür yaşamayı nasip etsin..
Eşimin ailesi ve benim ailem aynı şehirde o yüzden sıkıntı yaşamıyoruz gitmişken her iki aileyle de hasretimizi gideriyoruz. Daha sonra Ankaradaki ablama uğruyorum ve bu resimde Aşti de bana yardım eden oğlum:) Kocacığım yok ama oğlum sağolsun valiz taşıttırmadı bana:))

Ablamlarla kızılcahamama gittik. Gerçekten çok güzel bir ortamdı. Temiz ve huzurlu. Özellikle  oğlum için çok iyi oldu. Havuzdan hiç çıkmadı. Nasıl eğlendi nasıl mutlu oldu anlatamam. Resim çekmek yasaktı o nedenle havuz başında fazla fotoğrafımız yok:) Benim olduğum resimde arka planda devremülkler görünüyor.


 Bu çiçeklerde ANNELER GÜNÜ için:) geçen sene ailecek kutlamıştık. Sevgili eşim oğluma tşört yaptırmıştı ve fotoğraf albümü hazırlatmıştı. Çok güzel hediyelerdi. Bu sene ayrı olmamızdan güzel istifade etti sadece telefonda kutladı:) Oğlumda bu çiçekleri benim için topladı bahçeden.
"Sevgili eşim ve gözbebeğim oğlum; Canlarım siz benim en büyük hazinemsiniz. Siz Rabbim en güzel Hediyelerisiniz. Rabbim sizlerle nice anneler gününü güzellikler içinde yaşamamı nasip etsin.."
Dedesinin elinden mangalda et yiyen oğlum. Her gittiğimiz yerde bol bol mangal yaptık:) Mustafa mert çokseviyor mangalı.

Kumların üstünde yuvarlanan oğlum:) Hiç birşey demedim "tadını çıkar oğlum evimize gidince 4 duvarın arasına tıkılıp kalıcaz nerde böyle kum dolu bir bahçe bulucaz doyasıya oyna" dedim:) Kafasındaki kumları temizlerken dediklerime pişman oldum:):)


İşte böyle sevgili dostlar nihayet aranızdayım mutluyum ve yorgunum:) Bu arada yeni takipçilerime geri dönüşüm geç oldu kusura bakmayın...
Herkese öpücükler!!!


Hadi biraz da bunu düşünelim...

Çocuğunuza; bir davulcu, bir balıkçı, ayakkabı boyacısı, piyangocu vs. çiz, deseniz kapar kalemi. Çünkü görmüştür o insanların neyi/nasıl yaptıklarını... Ve fark edersiniz ki bir gün; şoför, postacı, simitçi, zurnacı, çaycı, pazarcı vs. her çalışanın, sizin zihninizde sabitlenen şekliyle, başkalarının zihinlerindeki görün...tüler neredeyse aynı.
Dik yakalı hâkim kaşlarını çatarak tokmağı masaya vurur!.. Hakem sahada düdük öttürür!.. Beyaz sarıklı imam yüksek yerin merdivenine çıkıp bir şeyler anlatır! Asker, dansöz, boksör belli şeyler giyer/yapar... Sunuculardan biri sadece insanlara evet-hayır dedirtmeye çalışarak geçirmiştir ömrünü, diğeri kutu açarak, birisi dönen bir şeyi çevirerek... Başka? E o kadar; bilinen hareketi, eşittir o insan!

Şimdi, bizler; ulaşabildiğimiz kişilere nasıl sinyaller vermekteyiz? Göründüklerimize kendimizi nasıl göstermekteyiz? Açıp baksak, acaba zihinlerde ne göreceğiz ve daha önemlisi; acaba kim soktu onların içine bizi, böyle tuhaf, acayip, hasta, sakat, yanlış bir şekilde?..
Emin olun ki, bunun cevabı; kendimiz! İyi veya kötü, mesulü biziz!

Madem ki sen bir görüntü, sadece bir hareketsin insanların gözünde; sürekli ne yapıyorsun? Bir mesajsan telefonumda; yıllardır ne yazıyorsun?..
İnsanlar nerede ve nasıl yaşadığını bilmez; ne yediğini bilmez, fakat kendi yakınlarında ne çıkardığına bakar, ne konuştuğunu duyar!..
Solist şarkı söyler, imam vazeder, hakem düdük öttürür; peki sen?.. Sen sadece çıkardığın ses, verdiğin resimsin!..
Karnındaki gazın sebebi kimsenin umurunda değil; sen hangi mektubun zarfısın, hangi içkinin şişesisin, hangi şarkının kasetisin, hangi şekerin kâğıdısın!
Yani sen, şu hayatın içindeki hangi duyguyu getiren kişisin bana; hangi zehrin taşıyıcısısın, hangi güzelliğin aktarıcısısın?
..hadi, biraz da bunu düşün!

Muammer Erkul